KURGUNUN TEMELLERİ
Bir filmin, programın ya da belgeselin kurgusunu yapmak, elmas işçiliğine
benzetilebilir. İşlenmemiş durumdaki bir elmasın gerçekten elmas olduğuna inanmak zordur.
Henüz kurgu masasında düzenlenmemiş bir filmin görüntülerini seyreden kişi de olayın
birçok noktasını anlayamaz. İşlenmemiş elmasın, gerçek güzelliğinin anlaşılabilmesi için
kesilmesi, parlatılması ve yerine yerleştirilmesi gereklidir; aynı şekilde bir film de kurgu
masasında düzenlendikten sonra gerçek değerini bulabilir. Yani hem elmas, hem de film atılan
parçalarla zenginleşir. Elmasın ya da filmin pek çok yüzü, en son kesim yapılana kadar net
değildir.
İyi bir kurgucu titiz bir işçi ve bir sanatçıdır. Görüntülerdeki fazlalıkları alır, hikâyeyi
en iyi anlaşılacak ve seyirciyi etkileyebilecek şekilde sıraya koyar, kötü çekimlerin kusurlarını
örter. İyi bir kurgucu olmak için yalnızca teknik bilgi de yeterli değildir. Kurgucu hem
konusuna hâkim olmalı, hem de yaptığı işe bir sanatçı duyarlılığıyla yaklaşmalıdır.
Bu modül kitapçığında kurgunun ne olduğundan başlayarak tarihçesini, türlerini,
amaçlarını inceleyecek ve kurgu yaparken kullanılan geçiş türlerine göz atacağız. Bu modülle
öğreneceğiniz temel kurgu bilgisi, kurgu yapacak teknik personel dışındaki kişiler, özellikle
çekimde çalışan personel için gereklidir. İyi bir kurgu bilgisine sahip yönetmenler,
kameramanlar, ışıkçı ve sesçiler, çekim esnasında hem daha verimli ve hedefe dönük bir
çalışma yürütür, hem de kurgunun işini kolaylaştırırlar.
Kurgunun ne olduğunu, amaçlarını, tarihçesini ve önemini analiz edebileceksiniz.
Sevgili öğrenci, Bbu faaliyet öncesinde yapmanız gereken öncelikli araştırmalar
şunlardır:
. Kurgunun önemi ve türleri konusunda bilgi edininiz.
. Sizi en çok etkileyen filmleri düşününüz ve bunların kurgusunda diğer filmlerden
farklı ne tip teknikler kullanıldığını sınıfta arkadaşlarınızla paylaşınız.
1. KURGU
1.1. Kurgu Nedir?
Görüntülerin ve seslerin bir senaryo dâhilinde belli bir amaca uygun olarak peş peşe
sıralanmasına “kurgu” veya “montaj” denir. Video kurgu çalışmaları televizyonculuk, sinema
ve reklaâmcılık sektörleri için büyük önem taşıyan bir iştir. İyi bir senaryoya, kaliteli
oyunculara sahip ve iyi çekilmiş bir sinema filmi, kötü bir kurgucunun eline düştüğü takdirde
değerinden çok şey kaybedebilir, izleyici tarafından anlaşılmayabilir. Bu durumun tam tersi
de mümkündür: iyi bir kurgucu, yapımı çok daha hareketli, canlı, anlaşılır kılabilir, belirli
noktalara kadar çekim hatalarını veya oyuncuların kusurlarını giderebilir.
Görüntü kurgusu yapan kişiler TV kuruluşlarında veya yapım şirketlerinde kurgucu,
montajcı gibi isimlerle veya kullandığı bilgisayar programının ismiyle (Avid’ci gibi) anılırlar.
Montajcılık basit düzeyde kesme ve birleştirme işi için kullanılırken kurguculuk teknik bilgi
dışında estetik ve kişisel yetenek gerektirir. İyi bir kurgucuda bulunması gereken bazı
özellikler şunlardır:
. Kurgucu iyi bir gözlemci olmalı, geniş bir algılama sezisine sahip bulunmalıdır.
Bu özelliğini geliştirmek için izleyicinin özelliklerini öğrenmeye çalışmalı, insan
psikolojisini tanımalıdır.
. İyi yapılmış işleri ve yeni akımları izleyerek kendini geliştirmelidir.
. Teknolojik gelişmeleri yakından takip etmelidir.
. Yapımcı ve yönetmenin dediklerini dikkatle dinleyerek uygulamalı, bir adım
sonrasını düşünmeye çalışmalıdır.
. Mümkünse çekim aşamasında da bulunmalı ve aynı sahnenin birkaç çekimi
yapıldıysa hangisinin daha iyi olduğunu not almalıdır.
. İşini yaparken kararlı ve hızlı olmalı, işverenin zamanını ve parasını boşa
harcamamalıdır.
. Teknik ya da kurguyla ilgili sorunlar üzerine yanlış ya da eksik bilgi
vermemelidir.
Kurgu öğrenmek isteyen kişiler TV programlarını, sinema filmlerini, reklaâmları ya da
klipleri seyirci gözüyle izlemekten kurtulmalıdır. TV karşısında oturduğu koltuktan kalkıp
işin mutfağına geçmeli, yapımı bir bütün olarak değil de parçalarıyla ayrı ayrı
algılayabilmelidir.
Bir yapımın kurgusunda ön planda olan kişiler yönetmen ve kurgucudur. Yönetmen,
görüntülerin çekimini gerçekleştirir ve işin nihai sonucunun ne olması gerektiği konusundaki
en yetkili kişidir. Kurgucu teknik ve estetik bilgisiyle yönetmenin kafasında oluşturduğu
resmi gerçekleştirir. Ancak tecrübeli bir kurgucu sadece yardımcı olmakla kalmazz,
fikirleriyle yönetmene ilham verebilir.
Bir kurgucu işini yaparken birkaç soru sürekli zihninde döner durur:
. Bir çekimden diğerine ne zaman ve nasıl geçmeliyim?
. Çekimlerin sırası nasıl olmalı?
. Yaptığım kurgu, filmin kolay anlaşılmasını sağlıyor mu?
. Yaptığım kurgu, izleyicinin daha keyifle seyretmesini, daha fazla korkmasını,
üzül-mesini veya gülmesini sağlayabiliyor mu?
1.2. Kurgunun Önemi
Rus sinema kuramcısı Lev Kuleşov, montajın amacını şöyle tarif etmiştir: “Üzerine harfler yazılmış küpleri bir araya getirerek kelime kuran çocukların yaptığı gibi, yönetmen de filmi yapmak için ayrı, birbiriyle ilgisi olmayan, farklı an ve günlerde çekilmiş parçaları bir araya getirerek dağınık pozları en uygun, anlamlı, eksiksiz ve düzenli bir şekilde sıralamalıdır.”
Kuleşov seyircilerin olayı anlamlandırmaları bakımından kurgunun nasıl bir önem taşıdığını görmek için 1920’lerde bir de deney yapmıştı. “Kuleşov etkisi” (Kuleshov Effect) adı verilen bu deneyde önce yüzünde hiçbir ifade olmayan bir adam yakın plan çekildi, ardından ise bir tas çorba, küçük bir kız çocuğu ve bir tabut görüntülendi. Bu 4 görüntüden daha sonra şu şekilde üç kısa film oluşturuldu:
. film: Adam-çorba-adam
. film: Adam-kız çocuğu-adam
. film:; Adam-tabut-adam
Filmsel Zaman
TV stüdyo canlı yayınında gösterilen olay, gerçek yaşamda ne denli sürüyorsa,
yapımda da aynı sürede oluşacaktır. Bu nedenle TV yönetmeni bu olayı gerçek
yaşamdaki süre içinde çeşitli çekimlerle, olduğu gibi seyirciye göstermek zorundadır.
Mesela bir oyuncu bir odayı baştan sona geçsin ve diğer odaya girsin. Bu oyuncunun
hareketi TV canlı yayın çekiminde birebir süresinde izleyiciye aktarılır. Filmde ise tüm
bu olayı gerçek yaşamdaki sürede göstermek zorunda değiliz. Oyuncunun yürüyüşünün
bazı kısımlarını atabilir, bazı kısımları gerçek süresinden daha uzun kurgulayabiliriz.
Yani filmlerde bir olayı gerçek yaşamdakinden daha kısa ya da daha uzun verebiliriz.
Buna “filmsel zaman” diyoruz.
Filmsel zaman keyfîdir, yönetmen ve kurgucu, bütün bir günü birkaç dakikaya
sığdırabilecekleri gibi birkaç dakikalık bir olayı gerçek süresinden daha uzun bir sahne
hâlinde kurgulayabilirler. Alfred Hitchcock, “Notorious” (1946) adlı filminde bütün bir
gece süren bir partiyi filmde 8 dakikada göstermiş, buna karşın parti öncesi hazırlık
sahnesinde kadın oyuncunun, kocası banyoda yıkanırken komodinin üzerinde duran
anahtarlığı çalmasını gerilim arttırmak için çok fazla uzatmıştır. Zaten Hitchcock,
“Film, hayatın sıkıcı anlarının kesilerek kısaltılmış hâlidir” diyerek bir filmin gerçek
hayatta yaşananları birebir zamanlamasıyla vermeye mecbur olmadığına işaret eder.
Bu üç kısa film, üç farklı denek grubuna seyrettirildi. Birinci filmi, yani yüzünde bir
ifade olmayan adam, ardından çorba kâsesi ve tekrar adamın yüzünü seyreden gruba adamın
yüzünde nasıl bir ifade olduğu soruldu. Grubun çoğunluğu bu soruyu “açlık” şeklinde
cevaplandırdı. Aynı soruya ikinci filmi seyredenler “sevgi” üçüncü filmi seyredenler ise
“üzüntü” şeklinde cevap verdi. Seyirciler, adamın çekimiyle birlikte gösterilen görüntü
arasında psikolojik olarak bir bağlantı kurup farklı anlamlar çıkarmaya çalışmışlardı. Çünkü
seçilen ve ardarda sıralanan görüntüler izleyicinin mesajınızı nasıl algılayacağını etkiler.
Çekimler filmde öyle bir biçimde peş peşe getirilir ki, izleyiciler gerçekte görmedikleri bir
şeyi görmüş gibi olurlar.
Kuleşov iki ayrı sahnenin birleşmesinden yeni bir mana, yeni bir temsil ve bu
sahnelerin hiç de ifade etmediği üçüncü bir anlam ortaya çıktığını belirterek:: “Bu keşfim, beni
hayrete düşürdü. Bundan sonra montajın ne kadar büyük bir güce sahip olduğunu
kavrayabildim.” demiştir.
Bütün bunların ışığında bir filmin aslında üç kere çekildiğini söyleyebiliriz:
Projesenaryo aşamasında,
2. Çekimler aşamasında,
3. Kurgu aşamasında. İyi bir film her üç aşamanın da başarıyla gerçekleştirilmesiyle ortaya çıkar.
1.3. Kurgunun Tarihçesi
Sinemayla televizyonun toplumsal hayata girmesi arasında yarım asırlık bir zaman farkı vardır. Dolayısıyla görüntü kurgusunun temellerinin sinema ile atıldığını, televizyonunsa sinemadan gelen bu birikimi alarak kendisine uyarladığı söylenebilir.
Sinemanın ilk yıllarında kurgu yalnızca değişik sahnelerin bir araya getirilip birleştirilmesiydi. Çekilen görüntülerdeki fazla kareler kesiliyor, filmler sahne sahne birbirine bağlanıyordu. Zamanla bir filmin kesilip birleştirilmesi için teknikler geliştirildi. Bu tekniklerle hem filmin seyirci tarafından daha kolay anlaşılması, hem de verilmek istenen etkinin güçlendirilmesi hedefleniyordu. Yirminci yüzyılın başlarında teknolojik bir buluş olarak parlayan sinemanın bir sanat dalı hâaline
gelmesi, kurgunun gelişmesi ile mümkün oldu.
Sinema tarihinde kurguyu bilinçli olarak uygulayan, Amerikalı yönetmen David Wark Griffith’tir. Griffith, 1908–1912 yılları arasında çevirdiği 400 civarında kısa filmle sinemanın imkânlarını zorladı. Bu yönetmenin özellikle Charles Dickens’in romanlarındaki kurgulama tekniğini ve paralel anlatım yöntemini sinemaya uyguladığı bilinmektedir. Griffith’in en önemli filmi, sinemaya teknik olarak büyük yenilikler getiren ve iyi bir gişe başarısı sağlayan ama ırkçılık yaparak zencileri aşağıladığı için çok eleştirilen “Bir Milletin Doğuşu”dur (1915). Yakın çekim, iris, kararma ve açılma gibi pek çok çekim-kurgu tekniğini geliştiren Griffith, “Ticaretten anlasaydım bu tekniklerden birkaçını patente bağlardım ve yüzyıl film çevirsem kazanamayacağım parayı kazanırdım.” demiştir.
Kurgu estetiği konusunda Rusya’da da çalışmalar yapıldı. Sovyetler Birliği döneminin
sinemacıları Eisenstein, Kuleşov ve Pudovkin, kurgunun insan algısı üzerindeki tesirlerini
araştırdılar. Eisenstein, ünlü filmi Potemkin Zırhlısı’nda en çarpıcı kurgulamayı elde
edebilmek için çok çaba göstermiş ve bu filmi sinema okullarında uzun yıllar boyunca örnek
film olarak seyrettirilmiştir.
Günümüz sinemasında kurgunun önemi daha da artmıştır. Sinemanın ilk yıllarında çok
az sayıda geçiş kullanılırken artık filmlerde çok daha fazla geçiş yapılmaktadır. Yeni
teknolojilerin ve bilgisayar efektlerinin kullanılmaya başlamasıyla bazı yapımların kurgu
aşaması çekim aşamasından daha uzun sürmektedir.
1.4. Kurgu Yapma Amaçları
Her video kurgu bir amaca hitab eder. Yapılmış olan çekimleri kurgulamanın dört ayrı
amacı olabilir. Bunlar:;
. Düz birleştirme:
En basit kurgu türüdür. Bir programa ait değişik parça
görüntüler senaryoda bulunan sıraya göre dizilir.ler. Bu tip bir kurgu çok fazla vakit almaz.
Süreyi ayarlama (trim): Programı oluşturan çekimlerin gerektiğinden daha uzun veya
kısa olduğu durumlarda görüntüler kurgulanır ve programın süresine sığacak şekilde
ayarlanır. Görüntülerin program için ayrılan süreden daha uzun olması veya filmin izleyicileri
sıkacak kadar uzun sürmesi önemli bir sorundur. Bazı yönetmenler, filmleri sinema
gösteriminde yapımcı şirket tarafından kısaltıldığı için filmin şirket tarafından kesilmemiş
hâalini film DVD’lerine eklerler (Director’s Cut).
Görüntülerin önceden belirlenmiş süreyi aşması kadar, belirlenmiş sürenin altında
kalması da önemli bir sorundur. Çekilen görüntüler yetersiz ve kısa kaldıysa ya kurgu
çalışması sırasında aynı görüntüler birkaç kez tekrarlanır ya da yeni görüntüler çekilerek
yapıma eklenir.
Hatayı giderme:
Stüdyo kayıtlarında oluşan hata ya da hatalar zincirini gidermek için
görüntülerde düzenleme yapılır. Bu hatalar teknik veya içerik yönünden oluşmuş olabilir.
Görüntünün veya sesin kalitesiz olması, görüntü-ses arasında senkron olmaması, aks çizgisi
vb. kurallara kurgu sırasında uyulmaması gibi teknik hatalar, kurguyu yeniden yapmayı veya
kurgu üzerinde düzeltmelere gitmeyi gerektirir.
Aynı şekilde yapımın içeriği de belli yönlerden kusurlu veya eksik bulunarak kurgu
çalışması tekrarlanabilir. Yanlış yapılmış bir kurgunun filmin anlaşılmasını zorlaştırması,
hukuk kurallarının ihlal edilmiş olması, bölümlerin birbiriyle çelişmesi veya mantık
hatalarının bulunması bu sebepler arasındadır.
. Etkiyi arttırmak:
Programın içindeki olayları yönetmenin olaya bakış biçimini
de dikkate alarak belirginleştirmek, programın görsel ve fikri çekiciliğini arttırmak için kurgu
yapılabilir. Böyle bir kurgu yoğun bir emek ve işçiliğin yanı sıra tecrübe ve estetik bilgisi de
gerektirir.
2. KURGU TÜRLERİ
Yayıncılık sektöründe her tip programın hem türüne, hem de yayın zamanına (canlı
veya banttan) göre farklı bir kurgulama şekli vardır. Üzerinde çalışılan programın türüne
uygun bir hazırlık çalışması yapılması ve doğru kurgu yönteminin seçilmesi hem daha hızlı ve
kolay kurgu yapmamızı hem de ortaya çıkardığımız ürünün yayıncılık ölçütlerine uygun
olmasını sağlar. Şimdi yapımın niteliğine, yani programın türüne göre kurgunun türlerine göz
atalım.
2.1. Yapımın Niteliğine Göre Kurgu Türleri
2.1.1. Drama Kurgusu
Sinema televizyondan yaklaşık yarım asır önce icat edildiği için görüntü kurgusunun
sinema ile başladığı söylenebilir. Sinemanın ilk yıllarında yani sessiz filmler döneminde
oyuncular olayın tüm akışı mimikler ve vücut hareketleriyle seyirciye aktarıyorlardı. Bu da
oyunculuk kabiliyetinin önem kazanmasına sebep oldu. Zaten bu dönemde kameraların
hareketleri ve kurgu imkânları çok sınırlıydı.
Sinema filmi kurgusu genellikle Moviola, KEM veya daha gelişkin kurgu üniteleriyle
yapılır. Bu cihazlarda film kareleri tek tek seyredilir ve çekim sayılarına göre yan yana
eklenir. Kaba kurgu (rough editing) adı verilen bu ilk aşamadan sonra ince kurguya (final
editing’e)’e geçilir. Kaba kurgusu yapılan film, kurgucu ve yönetmen tarafından tekrar
seyredilir, her sahnenin uygun kesim noktası mumlu kalemle işaret edilir ya da makasla
kesilir. Kesilen ya da işaret edilen yerler daha sonra bir yapıştırıcı üzerinde birbirine eklenir.
Film parçalarını birbirine yapıştırmak için özel bir zamk kullanılır. Kurgucu silme, kararma,
açılma, zincirleme gibi optik efektleri, ince kurgusu yapılan çalışma kopyası üzerinde kırmızı
renkli mumlu kalemle işaret eder ve laboratuara gönderir. Daha sonra tamamlanmış olan
çalışma kopyası ses ve müziklerin eşleşmesi için seslendirme stüdyosuna gönderilir.
Sinema filmlerinin çekimi, fotoğraf filmine benzer film yüzeyi üzerine kaydedildiği
için kurgusu da oldukça zahmetlidir. Öncelikle, ses ve görüntü farklı bantlara
kaydedildiğinden bunların eşgüdümlü (senkronize) hâale getirilmesi gereklidir. Ayrıca sinema
filmleri fiziki olarak da çok yer kaplarlar. 30 metre uzunluğundaki bir film bandı, sadece 1
dakikalık görüntü içerir. “Kıyamet” (Apocalypse Now) filminin 230 saatlik yani 370 bin
metrelik ham film çekiminden kurgulanarak kısaltılmış olması, bu işin zorluğu hakkında bir
fikir verebilir. Bu film uç bir örnek olsa da, çoğu sinema filminde çekildiği hâalde
kullanılmayan görüntülerin (tekrar çekimleri, farklı açılardan çekimler veya çıkartılan
sahneler) miktarı, kullanılandan kat kat fazladır. Kurguda elimizdeki malzeme ne kadar
fazlaysa o kadar fazla bakılması, denenmesi gereken yol vardır ve bu, işi oldukça uzatır.
Günümüzde filmli sinema kameraları terk edilip HD ve benzeri türde dijital kameralarla
çekime başlandığı gibi, analog kurgu sistemleri de yerlerini hızla dijital, bilgisayarla kurgu
sistemlerine bırakmaktadır. Dijital kurgu sistemlerinde hem dijital kameralarla çekilenn, hem
de filmli kameralarla çekilen görüntüler kurgulanabilir. Eğer filmli kamerayla yapılan
çekimler dijital sistemde kurgulanacaksa film, “telesine” adı verilen bir işlemden geçirilir ve
dijital ortama aktarılır.
Klaket ne işe yarar? Sinema filmlerinin çekiminde “klaket”
(clapboard) adı verilen 2 parçalı bir ahşap malzeme kullanılır. Her
çekimin başında klaketin kapanma görüntüsüyle sesi kameraya ve
ses kayıt cihazına kaydedilir.
Klaket kullanmanın iki amacı vardır:
Birincisi, klaket üzerine her çekimden önce tebeşirle filmin adı, çekim tarihi,
çekilen sahne ve çekim numarası ile çekim tekrarının sayısı yazılır. Yönetmen ve
kurgucu kurguya başlarken görüntüleri senaryo sayfalarındaki sahne ve çekim
numaralarına göre aramak için her film bandının başındaki klaket görüntüsüne bakarlar.
Klaketler ayrıca filmin ses ve görüntülerinin eşleştirilmesinde (senkronizasyon)
kullanılır. Sinema filmlerinde sesler ve görüntüler farklı bantlara kaydedilir.. Kurgu
sırasında filmde klaketin kapandığı anın görüntüsüyle ses bandında klaketin kapanma
(tak) sesinin duyulduğu nokta alt alta getirildiğinde ses ve görüntü bantları eşleştirilmiş
olur. Bu yapılmadığı takdirde ses görüntüye göre geriden veya ileriden gidebilecek,
örneğin, izleyici bardağın düşmesini gördükten birkaç saniye sonra kırılma sesini
duyacaktır.
Dijital film kurgu sistemleri yönetmene ve kurgucuya birçok avantaj sağlar. Bunlardan
bazılarını şöyle sıralayabiliriz:
. Daha uygar bir çalışma ortamı
. Daha düşük maliyet
. Daha fazla hız
. Daha küçük ekip
. Malzemeye kolay erişim
. Değişik kurgu seçeneklerinin korunması
. Sesin gelişkin kullanımı
. Daha fazla efekt kullanma şansı
Ancak bir analog filmin hızlandırılmış gösterimiyle dijital (sayısal) görüntünün
hızlandırılmış gösterimi konusunda analog film kullananlar daha avantajlıdır. Örneğin, her iki
sistemde film parçamızı 10 kat hızlandırdığımızı düşünelim. Analog sistemler bu
hızlandırmayı hiç kayıpsız yapabilir.ler. Bir saniyede 25 kare yerine 250 kareyi, hızlandırarak,
ama hiçbirini atlamadan oynatabilirler. Oysa aynı hızlandırmayı bir dijital kurgu sisteminde
yaptığımızda sistem on kat hızlı gösterim yapabilmek için malzemenin yüzde 90’ını atar, yani
bize her on kareden sadece birini gösterir. Dolayısıyla hızlandırılmış görüntüler konusunda
analog kurgu sistemleri bize daha zengin detaylar sunar, ayrıntıları kaybetmez.
2.1.2. Belgesel Kurgusu
Televizyon ve sinema belgesellerinin doğa, tarih, bilim, gezi, araştırma gibi birçok alt
türü vardır. Belgesellerde önce belirlenen konuya ve senaryoya göre görüntü çekimi yapılır
veya arşivlerden görüntülü-sesli malzeme toplanır. Belgesel kurgusunun en zor taraflarından
biri, izlenmesi ve seçilmesi gereken ham görüntünün çokluğudur. Mesela, Fransız yapımı
“Kuşlar Kanatlı Uygarlık” belgeseli için 3 yılda 300 saatlik çekim yapılmış, ancak bunların
sadece 1,5 saati filmde kullanılabilmiştir. Ancak özellikle tarih konulu belgesellerde tam tersi
durum da söz konusu olabilmekte, özel çekilen veya arşivlerden toplanan görüntüler
belgeselin süresine göre yetersiz kalabilmektedir.
Belgeselde görüntülerin kurgulanma sırası genellikle çekim sırasıyla paralel gider.
Örneğinn,; göçmen kuşların bir yılını anlatan belgeselin kurgusunda görüntülerin, çekilme
sırasına göre sıralanması uygun olacaktır.
Video görüntülerin yanı sıra yapımı renklendirmek, anlaşılmasını kolaylaştırmak
amacıyla fotoğraflar, resimler, grafikler ve animasyonlar da belgesellerde kullanılır.
Fotoğraflar, sabit görüntüler olduğu için kurgu sırasında fotoğraf üzerinde yakınlaşıp
uzaklaşma (zoom) netleme-bulanıklaştırma (fokus-defokus) ile yukarı-aşağı hareketler (pantilt)
uygulanması yapımın canlılığını arttırarak izleyicinin dikkatini odaklandırır. Ayrıca
fotoğraflar arası geçişlerde değişik video efektler de uygulanabilir.
Belgesel filmlerin önemli bir ögesi de müzik ve efektlerdir. Yapımcının bütçesine göre
belgesel için özel müzikler yaptırılabilir veya konuya uygun düşen sanatçı albümleri telif
ücretleri ödenerek kullanılabilir. Müziğin görüntünün ruhunu yansıtması ve verilen mesajı
güçlendirmesi önemlidir. Ayrıca, kurgunun hızıyla müziğin ritmi de eşleşmelidir.
Belgesel görüntülerindeki doğal sesler ve konuşmalar, çoğu zaman konunun
anlaşılması için yeterli olmaz ve görüntünün üzerine okunmak üzere belgesel metinleri yazılır
ve bir spikere okutulur. Belgesel metni, görüntü çekimlerinden önce yazıldıysa sözün
görüntüyü desteklemesi için metinde değişiklikler yapılabilir.
Kurgu çalışması tamamlandıktan sonra yapım sinema için hazırlandıysa film fragmanı,
televizyon içinse tanıtım VTR’si hazırlanır.
2.1.3. Reklam Kurgusu
Televizyon reklaâmcılığı, sınırlı zamandan dolayı mesajın hızlı ve anlaşılır bir biçimde
iletilmesi gereken bir görsel türdür. Bundan dolayı reklaâm filmleri daha fazla yazı ve görüntü
efekti, daha yoğun ve etkili müzikler içerir; görüntüler genellikle diğer TV yapımlarına göre
daha hızla akar. Reklaâmların kurguları da yayın süresiyle kıyaslanmayacak kadar uzun
sürebilir.
Bir reklâm filminin hazırlanmasında senaryo belirlendikten sonra, “storyboard” adı
verilen ve çizgi romana benzeyen karakalem çizimleri yapılır. Reklaâm filminin çekiminde ve
kurguda sıraya konmasında, bu çizimlerdeki kamera çekim açıları ve çekim ölçekleri dikkate
alınır. Reklamın kurgusu yapılırken de eldeki görüntüler storyboard’daki sıraya göre
kurgulanır. Görüntünün üzerine gerekli müzik, efekt, yazılar ve animasyonlar eklendikten
sonra reklam yayına hazır hale gelir.
2.1.4. Müzik Klibi Kurgusu
Müzik klipleri (veya diğer adıyla video klipler), tıpkı reklaâmlar gibi görselliğin ve
estetiğin ön planda olduğu çalışmalardır. Müzik klipleri diğer tüm video kurgu
çalışmalarından çok temel bir farkla ayrılır. Bu da kurgunun görüntü değil, ses öncelikli
yapılıyor olmasıdır.
Müzik kliplerinde konsept ve senaryo belirlendikten sonra tesbit edilen mekâanlarda
sanatçı ve gerekliyse klip oyuncuları çekimlenir. Sanatçı, klibi yapılan parçayı farklı
mekânlarda ve farklı çekim ölçekleriyle çekimlenirken birkaç kez baştan sona seslendirir. (Bu
çekimler sırasında kaydedilen sanatçının sesinin kurgu açısından bir değeri yoktur. Çünkü
kurguda şarkının orijinal stüdyo kaydı kullanılacaktır.).
Çalışmanın kurgusuna geçildiğinde ilk olarak klibi yapılan müzik parçasının tamamı
çalışma alanına baştan sona döşenir. Müzik kliplerinde başka bir ses öğesinin kullanımı çok
nadir olarak yapılır, bunlar da genellikle kapı veya dalga sesi gibi ortamı anlatan küçük ses
parçalarıdır. Klibe görüntülerin döşenmesinde ise varsa konunun akışı takip edilir, eğer
konulu bir klip değilse, görüntüler müziğin ritmine uygun aralıklarla peşpeşe eklenir.
Görüntülerin sıralanmasında, sanatçının ağız hareketlerinin ve varsa dansçıların figürlerinin
müzikle ters düşmemesi, geriden veya ileriden gitmemesi önemlidir. Hareketli parçaların
kliplerinde daha hızlı geçişler vardır ve klip, daha fazla görüntü parçası içerir.
Müzik kliplerinde en çok tercih edilen yöntem budur. Ancak başka şekillerde de müzik
klipleri hazırlanabilir; örneğin, albümün sahibi olan sanatçının hiç görünmediği ve tamamen
dansçı/oyuncuların yer aldığı klipler, ya da video çekim yapılmadan, sadece animasyonların
oynatıldığı klipler de yapılmaktadır.
2.1.5. Tanıtım ve Fragman Kurgusu
Film fragmanları, sinema salonlarında ileri bir tarihte oynatılacak veya yeni gösterime
girmiş sinema eserlerini tanıtmak için kurgulanmış birkaç dakikalık video görüntülerdir.
Filmin konusunu, görüntü kalitesini ve oyuncularını en iyi anlatacak görüntüler peşpeşe
eklenir. Fragmanda filmin orijinal sesleri kullanılabileceği gibi filmi daha iyi özetlemek ve
izleyicileri özendirmek için bir üst ses (voice over) da de kullanılabilir.
Televizyon filmleri, dizileri ve programları için yapılan tanıtım videoları da sinema
fragmanları ile benzer yapıdadır. Aslında bütün tanıtım videolarında temel amaç, yapımın
görüntü-ses kalitesi, kurgusu, konusu veya kadrosu hakkında özendirerek o türün
meraklılarının yapımı izlemesini sağlamaktır.
2.1.6. Haber Kurgusu
TV haberleri günlük olarak üretilen ve yayınlanan yapımlar olduğundan kurguları da
son derece hızlı yapılır. Ancak bu durum haber kurgusunun basit veya kolay olduğu anlamına
gelmez. Bazen haber bülteni içinde 3 dakika yer tutacak bir haberin kurgusu için saatlerce
uğraşıldığı da olmaktadır.
Haber kurgusu, “Kurgu Teknikleri ve Estetiği” dersinin içerisinde müstakil bir modül
olarak yer aldığından burada detaylarına girilmeyecektir.
2.1.7. Program Kurgusu
Televizyon programları bir yayıncı kuruluşun kurgu işleri içinde en çok yer tutan
yapımlardır. Filmler, diziler ve müzik klipleri genelde yayıncı kuruluşların haricinde
kurgulanır. Televizyon kuruluşları içinde ise haber, program jenerik ve tanıtım kurguları
yapılır. Bir TV kanalının günlük akışının büyük çoğunluğunu canlı veya banttan, değişik türde
programlar oluşturur. Canlı veya banttan programların kurgusunun nasıl yapıldığını şimdi
“Yayın Zamanına Göre Kurgu Türleri” başlığı altında inceleyeceğiz.
2.2. Yayın Zamanına Göre Kurgu Türleri
2.2.1. Canlı Yayınlanan Programların Kurgusu
Canlı yayınlanan programların kurgusu çekimin yapıldığı anda, yapım kontrol
odasında, yani ana reji’de yapılır. (TV kuruluşundaki kontrol odalarını 10. sınıf Radyo-TV
Yapımcılığı dersinin modüllerinden olan “Televizyon Yapım Mekânları”nda öğrenmiştik.)
Stüdyolarda bulunan kameralardan gelen görüntüler, yapım kontrol odasındaki yönetmen ve
resim seçici tarafından seçilir, programa ait sesler sesçi tarafından, yazı ve grafikler ise KJ
operatörü tarafından eklenir ve tümünün birleşimi yayına gönderilir. Yani canlı yayın
programların kurgusunda geriye dönerek hatayı düzeltme veya herhangi bir bölümü
değiştirme şansımız yoktur. Bu yüzden çok fazla dikkat, özen ve hız gerektirirler.
Canlı yayın programlarda araya banttan görüntüler de eklenebilir. “VTR görüntüsü adı
verilen bu görüntüler önceden hazırlanmış ve kurgulanmıştır. Stüdyo programının içinde
yayın sırası geldiğinde yayın mikserine bağlı bir VTR cihazından oynatılarak yayına
gönderilir.ler. Bu VTR görüntüleri; programın eski bölümlerinden seçmeler, başka TV
programları, film fragmanları, sokak röportajları, program konuğunun hayatı vs. gibi
içeriklere sahip olabilir.
Naklen yayın programlar ile canlı kayıt programlar da yayın zamanına göre bu kategori
içine girer. Naklen yayınların canlı yayınlardan en temel farkı, yapımın stüdyo dışından
gerçekleştiriliyor olmasıdır. Canlı kayıt programlar da program süresi kadar bir süre içinde
çekimlenirlier ve kurguları kurgu odalarında değil, yapımın çekildiği anda yapım kontrol
odasında yapılır ve bir banda kaydedilir. Yani canlı yayın, naklen yayın ve canlı kayıt
programların kurguları birbirleriyle temelde özdeştir.
2.2.2. Banttan Yayınlanan Programların Kurgusu
Çekim aşamasının gerçekleşmesiyle yayına hazır hâale gelmeyen programlar,
“bant’tdan yayınlanan programlar” sınıfına girer. Dramalar, belgeseller, reklaâmlar, müzik
klipleri ve haberler bu türdendir. Bu tip yapımlarda çekim aşaması, programın yayını için
geçilmesi gereken merhalelerden sadece birisidir. Çekim sonrası, bazen çekim öncesi ve
çekim aşamasının toplamından bile daha uzun sürebilir. Yani bu tip programların canlı
yayınlanmama sebebi bir tercih değil, çoğu zaman zorunluluktur.
Televizyonculuğun ilk yıllarında tıpkı bir tiyatro eseri sergiler gibi televizyonda filmler
ve diziler canlı yayınlanmıştır. Ancak günümüzde böyle bir yapım, televizyonculuğun geldiği
nokta için çok kuru ve basit kalacaktır. Günümüzde bir dizi birçok mekânda çekilmekte,
kurgusunda görüntü ve sesi birçok işlemden geçirilmektedir.
Yakın yıllara kadar gerek TV programı, gerekse de dizi film kurguları analog kurgu
setlerinde yapılmaktaydı. Son yıllarda ise her türden yapımın kurgusu bilgisayar ortamına
taşınmıştır. Dijital kurgu kendi içinde bazı zaafları barındırsa da hem esnekliği hem de
sunduğu sınırsız seçenekler sayesinde, analog kurgu setlerini yayıncılık piyasasından
silmektedir.
Banttan yayınlanan progamların kurgusuna başlamadan, programda kullanılacak tüm
video görüntü, ses, efekt, müzik, grafik veya animasyonlar bir araya toplanır. Bu kaynaklar
programın formatına uygun bir şekilde peşpeşe eklenerek kurgu yapılır. Çalışma
tamamlanırken, program için ayrılan sürenin altında kalınmamaya veya bu süreyi aşmamaya
dikkat edilir. Tüm işlemler bitip kurgu tamamlandıktan sonra hazırlanan yayın kasedini baştan
sona kadar dikkatle seyrederek ses ve görüntüde hata olup olmadığı kontrol edilmelidir.
3. GÖRÜNTÜ DİLİNİN NOKTALAMA İŞARETLERİ: GÖRÜNTÜ GEÇİŞ TÜRLERİ
VE ETKİLERİ
Hem televizyon, hem de sinema yapımları çekim, sahne, ayrım ve bölümlerden oluşur.
(Yapımın bölümlerini oluşturan bu kavramlar, Senaryo dersinin ilk modülü olan “Senaryonun
Temel Öğeleri” modülünde ayrıntılarıyla işlenmiştir.) TV ve sinema yapımları, genellikle
birden fazla kamerayla, farklı mekânlarda ve farklı zamanlarda çekilen görüntüler içerir. Aynı
ortamda çekim yapan farklı kameraların görüntülerini peşpeşe eklerken veya farklı
zamanda/mekânda çekilmiş görüntüleri bir kurgu cihazında sıralarken kullandığımız
yöntemlere, “görüntü geçiş türleri” denir.
Görüntü geçiş türleri, “görüntü dilinin noktalama işaretleri” olarak adlandırılır.lar.
Çünkü dilbilgisinde noktalama işaretlerinin önemi neyse, görüntü dilinde de geçiş türlerinin
önemi odur. İçinde hiçbir noktalama işaretinin olmadığı veya noktalama işaretlerinin tümüyle
yanlış kullanıldığı bir yazı okuduğumuzu düşünelim. Bu yazıyı büyük ihtimalle yanlış
anlayacak ya da okuduğumuzu tam anlayabilmekte zorlanacağızdır. İşte görüntü geçiş
türlerinin önemi de bu kadar büyüktür. Her tür yapımın kendine has bir dili vardır. Görüntüler
arasında geçiş yaparken uygun olmayan geçiş türlerinin kullanılması hem konunun
anlaşılmasını zorlaştırırr, hem de seyircinin izlediği programdan aldığı zevki azaltır.
Görüntü geçişleri, gereksiz görüntü parçalarının kullanımının da önüne geçer. Filmin
bir sahnesi kesintisiz olarak çekildiğinde ve kurguya bu şekilde eklendiğinde, hem filmin
temposu ağırlaşacak, hem de seyirci gereksiz bazı ayrıntıları da izlemiş olacaktır. İşte geçişler,
gereksiz görüntü parçalarının atılması ve peşpeşe eklenen görüntülerin uygun bir yöntemle
Sinema filmleri ve belgeseller, genellikle tek bir seferde çekilmez.. Bunun başlıca
sebepleri, mekânı yeniden düzenlemek veya farklı bir mekâna geçmek, oyuncuların
rollerini çalışmasını sağlamak, teknik ekibi ve cihazları yeniden konumlandırmaktır. Bu
yapımların bu şekilde kesintili çekilmeleri, bize her duygu ve öykü noktası için en
uygun kamera açısını seçme şansını verir. Böylece farklı açılardan, farklı
yüksekliklerden yapılmış çekimleri iç içe kurgulayarak toplamda daha büyük bir etki
elde edebiliriz. Örneğin, bir odada iki kişinin karşılıklı konuşmasını tek bir kameradan
ve kesintisiz çekmek yerine birden fazla kamera kullanır ve konuşmanın akışına,
oyuncuların hareketlerine en uygun görüş açılarını bularak çekimlerimizi buralardan
yaparsak, sahne, istediğimiz duyguyu daha iyi verir ve daha etkili olur. Eğer filmleri tek
bir kameranın açısından ve kesintisiz çekseydik, bir insan gözünün sıradan bakışını
andıracak bu çekim izleyicileri sıkabilecekti.
birbirine bağlanmasıdır. Örneğin,; iki kişinin karşılıklı konuşmasını düşünelim. Kamera iki
oyuncu arasında sağa sola dönüşler yaparak çekimi gerçekleştirsin. Kameranın birinci kişiden
ikinciye dönüş anlarını ve gereksiz cümleleri kurguda çıkardığımızda doğal bir kesme yapmış
oluruz.
Kullanacağımız görüntü geçiş türünü seçerken dikkat etmemiz gerekenler,; bu geçiş
türünün konunun anlaşılmasını kolaylaştırması ve mesajı güçlendirmesidir. Hangi geçiş
türünün o an için doğru olduğu, deneme-yanılma yöntemiyle de bulunabilir.
Görüntü geçişleri, ancak doğru yerde kullanıldığında bir anlam taşır.lar. Gereksiz
sayıda ve çok sık geçiş kullanmanın zararlarına sinema kurgucusu Walter Murch şu
cümlelerle işaret eder:
“Gereğinden fazla aktif ve devamlı plan değiştiren bir kurgucu aslında sürekli bir
şeyler göstermekten kendini alıkoyamayan bir tur rehberine benzer: “Ve orada Sistine Tavanı
varr, ve şurada Mona Lisaa, ve bu arada şuradaki yer karolarına bakın…” Bir turdaysanız
rehberin size bir şeyler göstermesini elbette istersiniz. Eğer rehberin (veya kurgucunun
diyelim) insanları ara sıra kendi seçimlerini yapmak veya hayal güçlerini takip etmekte
serbest bırakacak güveni yoksa “tam kontrol” gibi kendi kendini başarısız kılmaya mahkûm
bir amacı var demektir. Bir noktada insanlar kendilerini kısıtlanmış hissederler sonra da
enselerindeki sürekli baskı sebebiyle rahatsız olurlar.”
Görüntü geçişi yapmanın birçok şekli ve yöntemi vardır. Bilgisayarlı kurgunun TV
yayıncılığı ve sinema sektörüne girişinden sonra bu yöntemler olağanüstü derecede çoğalmış
ve zenginleşmiştir. Görüntü geçiş türlerini kendi içinde temel görüntü geçiş yöntemleri ve
efektli geçiş yöntemleri olmak üzere iki ana grupta inceleyebiliriz. Şimdi önce temel görüntü
geçiş yöntemlerine ve bunların oluşturduğu etkilere göz atalım.
3.1. Temel Görüntü Geçiş Türleri ve Etkileri
Temel geçiş yöntemleri kesme, zincirleme, bindirme, kararma ve açılma ile
bulanıklaşma ve netleşmedir. TV yapımlarında ve sinema filmlerinde en çok bu beş geçiş türü
kullanılır. Farklı amaçlarla kullanılırlar ve her birinin verdiği etki ayrıdır.
3.1.1. Kesme (cut)
Bir kameradaki görüntüden diğer kameradaki görüntüye doğrudan geçmektir.
Kurgumuzu analog kurgu setinde yapıyorsak iki farklı video görüntüyü kasetimize peşpeşe
eklediğimizde iki görüntünün arasında yaptığımız geçiş, kesmedir. Veya bir dijital kurgu
yazılımıyla kurgu yaparken görüntüleri aralarına herhangi bir geçiş efekti koymadan çalışma
alanında (timeline) sıralıyorsak, yine kesme ile geçişler yapmış oluruz.
Kesme, herhangi bir efekt kullanmadan geçiş yapma anlamına geldiğinden dolayı,
uygulanması son derece kolaydır. Teknik olarak türü veya ince ayarları yoktur, geçiş hızı
sabittir. Hem sinema, hem de TV yapımlarında en çok kullanılan geçiş türü budur. Kesme,
doğru olarak yapıldığında en az belli olan geçiştir çünkü insan gözünün bakış yön ve açı
değişimlerindeki doğal etkiyi verir.
Odada oturan bir oyuncuyu bel plan çektiğimizi düşünelim. Odanın kapısı çalıp
oyuncumuz başını kapı tarafına çevirdiğinde ve kapı açıldığında, ikinci kameradan açılan
kapıyı çeker ve bu iki görüntüyü peşpeşe eklersek, ideal bir kesme geçişi yapmış oluruz.
Çünkü odada biz de oturuyor olsaydık kapı çaldığı anda büyük ihtimalle başımızı kapı
tarafına çevirecektik ve görüş alanımız da kapı olacaktı (Tek kamerayla çekim yaparken
kamerayı oyuncudan kapıya doğru döndürmemiz bir kesme değil çevrinmedir. Kesme için
birbirinden bağımsız iki çekim gereklidir).
Kesme ile geçişin zamanlaması, seyirciye bazı mesajların aktarımını kolaylaştırabilir.
Bir karakter konuşmasını tam bitirmeden kesme yapıyorsak seyirciye o karakterin
söylediklerinin değersiz ve yüzeysel olduğunu hissettirmek istiyor olabiliriz. Tam tersi olarak,
eğer karakter sözünü bitirdikten sonra kesme yapmadıysak ve hâlâ onu göstermeye devam
ediyorsak, seyirciye onun yüzündeki ifadeyi görme ve doğruyu söylemediğini fark etme fırsatı
veriyor olabiliriz. Bu tip “geciken kesme”ler, izleyiciyi meraklandırmak için de kullanılabilir.
Kapı çalınıp odaya biri girdiğinde giren kişiyi göstermemek, seyirci üzerinde kuşku, merak ve
kaygı uyandırır.
Kesme normal olarak, ya yeni bir şey gösterilmek istendiğinde veya aynı kişi, cisimm,
ya da görüntüyü değişik ölçeklerde gösteren kameralar arasında ve daha yakın/daha uzak bir
çekime geçmek istendiğinde veya bir sahneden diğerine geçiş yapmak için kullanılır.
İdeal bir kesme geçişi, şu amaçlara hizmet eder:
. O andaki duyguya uygundur.
. Öyküyü ilerletir.
. Ritmik açıdan doğru zamanda gerçekleşir.
. İlgi odağını hep görüntüde tutar ve gözle takibi kolaylaştırır.
. Aks çizgisi vs. ekran kurallarına uygundur.
. Devamlılık kurallarına uygundur. (kişilerin ve eşyaların nerede olduğu
konusunda kafa karıştırmaz)
Eğer kesme, sıralanan bu maddelere uygun bir geçiş sağladıysa, başarılı olmuştur. Bu 6
madde içerisinde kuşkusuz en önemli olanı kesmenin o andaki duyguya uygun olmasıdır.
Kesme ile geçiş yapılırken aşağıda sıralanan hususlara dikkat edilmelidir:
. Kesme yapmak için bir “sebep” bulunması gerekir. Sebepsiz yere bir kesme
yapıldığında görüntü akışı bozulabilir.
. Kesme yapıldığı belli olmamalıdır. Unutmayalım ki çoğu zaman en iyi geçiş,
izleyicinin fark etmediği geçiştir.
. Bir çekimin ne kadar uzun süreceğini, yani ne zaman sonraki görüntüye
geçileceğini belirlemede müzik yol gösterici olabilir.
. Çok yakın bir çekimden çok uzak bir çekime kesme yapılmamalıdır (baş
plandan, genel plana gibi). Böyle bir durum izleyicinin gözünü rahatsız eder ve şaşırtır.
. Farklı çevrinme hızlarındaki çekimler birbiri ardına eklenmemelidir.
. Kamera açıları aynı olan iki görüntü peş peşe kullanılmamalıdır. (Görüntüdeki
nesnede sıçrama meydana gelir.)
. Kesmeler aks çizgisi kuralına (180 derece kuralı) aykırı olmamalı, seyircinin yön
duygusunu bozmamalıdır.
Kesme geçişinin uygulanma şekilleri şunlardır:
Harekete göre kesme:
Eğer oyuncuların bir hareketi anında kesme yapıyorsakk,
hareketin parçaları her iki çekimde de görülmelidir. Örneğin,; koltuğunda oturan bir kişiyi
görüntülerken bu kişinin ayağa kalktığını düşünelim. Oyuncumuz otururken birinci kamera
bel planda, ayağa kalktığında ise ikinci kamera onu boy planda çekimlesin. Birinci kameradan
ikinci kameraya kesme ile geçiş yapacağımızda, en iyi geçiş noktası “oyuncunun ayağa
kalkmaya başladığı an”dır. Bu şeklilde yapıldığında izleyici geçişin yapıldığını
hissetmeyecektir bile. Oysa oyuncu koltuğundan kalkmaya başlamadan veya kalkma hareketi
tamamlandıktan sonra kesmenin yapılması görüntülerin devamlılığını bozar.
Harekete göre kesme yapılırken dikkat edilmesi gereken önemli bir nokta da şudur:
uzak bir çekimden yakın bir çekime kesme yapılırken hareketin bitişine doğru, aksi durumda
ise hareketin başlangıcında kesme yapılmalıdır. Bu şekilde yaptığımızda hareketin tüm
oluşumu görüntü çerçevemizin içinde korunmuş olur.
Konuşmaya göre kesme:
Bir kişinin konuşması bitince, konuşmaya başlayan diğer
kişiye kesmektir. Eğer konuşan kişi uzun cümleler kuruyorsa, diğer kişilerin onu dinlemesi
veya ona beden diliyle tepkilerine de kesme yapılabilir veya mekân geniş plan bir çekimle
izleyiciye sunulabilir. Konuşmaya göre kesmede orta bir yol tutturmak gereklidir; aynı
çekimde uzun süre kalmak izleyiciyi sıkabilir ve dikkatini dağılabilir, çok sık kesme yapmak
ise çırpıntılı, izlenmesi güç bir çekim oluşturabilir.
Müziğe göre kesme:
Müziğin ön planda olduğu yapımlarda geçiş yerleri müziğin
ritmine göre belirlenebilir. Şarkı kliplerinde görüntü geçişi sayısı genellikle şarkının hızıyla
doğru orantılıdır. Hareketli şarkılarda daha çok, yavaş ve romantik parçalarda ise daha az
sayıda geçiş yapılır. Geçiş yapılacak noktaların seçiminde de müziğin vurgusu dikkate
alınabilir. Müziğin vurgusuna göre kesme, hem etkili hem de estetik açıdan doyurucu sonuçlar
sağlar. Müziğe göre kesme, şarkı kliplerinin yanı sıra müziğin ön planda olduğu stüdyo
program çekimlerinde veya sinema filmlerinde de kullanılabilir.
İlgi yönüne göre kesme:
Oyuncu, çerçeve dışında kalan bir yere baktığında veya
çerçeve dışındaki bir noktayı işaret ettiğinde, seyirci de bu bakılan veya işaret edilen noktayı
görmek isteyecektir. İşte bu an kesme yapmak için uygun bir zamandır. Bir tabancanın veya
fotoğraf makinesinin yöneltildiği nokta vs. de seyirci üzerinde ilgi uyandırır. İşte bu anlarda
yapılan kesme, seyircinin beklentisini karşıladığı için rahat bir geçiş olur.
Ateş edildikten sonra hedefteki kişiyi göstermek, ilgi yönüne göre başarılı bir kesmedir.
3.1.2. Zincirleme Geçiş (mix)
Dilbilgisinde noktalı virgülün gördüğü işi görür. En çok kullanılan ikinci geçiş türüdür.
Bir kameradan diğerine geçilirken, ilk kameranın görüntüsünün ağır ağır kaybolması, aynı
anda diğer kameranın görüntüsünün ağır ağır belirmesi biçiminde bir geçiş yöntemidir.
Yumuşak bir geçiştir. Zamanlar arası veya mekânlar arası geçişi anlatmak için çok sık
kullanılır. Örneğin,; aralarında birkaç aylık bir zaman dilimi olan iki sahneyi zincirleme geçiş
ile birbirine bağlayalım. Birinci sahnemizde oda içinde oyuncularımız konuşurlarken
kameramız yavaşça pencereye doğru dönsün. Pencereden güneşli bir gün ve bahçedeki
meyveye durmuş ağacı görelim. Bu ağacın görüntüsü yavaş yavaş silikleşirken aynı anda
soğuk, karlar içinde bahçeyi ve yapraklarını dökmüş aynı ağacın görüntüsü gelsin. Kamera
tekrar odanın içine geri döndüğünde artık oyuncularımızın önceki konuşmalarının üzerinden
birkaç ay geçtiğini anlarız.
Zincirleme geçiş sinema filmlerinde ve müzik kliplerinde sıkça kullanılır. Bu geçiş türü
olayın ritmini yavaşlattığından aksiyon filmlerinde ve hareketli şarkıların kliplerinde fazla
tercih edilmez.
Zincirleme geçiş, çekim hatalarını gidermek için de ideal bir yöntemdir. Aks sıçraması,
çerçeveleme hataları olan çekimler arasında bu geçiş türü kullanıldığında, izleyici hataları fark
etmeyecektir.
Zincirleme geçişin uygulanmasında şunlara dikkat edilmelidir:
. Zincirleme geçiş en az 2–3 saniye sürmelidir. Bu süreden uzun sürmesi isteğe ve
konunun o andaki akışına bağlıdır. Ama 2–3 saniyeden kısa süren bir mix, kötü yapılmış
kesme gibi görünecektir.
. Söyleşi ya da karşılıklı konuşmanın olduğu durumlarda zincirleme geçiş
kullanılmamalıdır. Böyle bir programda normal geçiş yöntemi kesme’dir. Karşılıklı
konuşmalarda kesme yerine zincirleme geçiş kullanılması olayın doğal ritmini bozar.
. Hareketli bir kameradan hareketsiz bir kameraya veya hareketsiz bir kameradan
hareketli bir kameraya zincirleme geçiş yapılmamalıdır. Daha doğrusu, kameranın hareketi
tamamlanmadan başka bir görüntüye herhangi bir şekilde geçiş yapılması çok doğru değildir.
3.1.3. Kararma ve Açılma
Her romancı, yazdığı romanın bölümleri arasında okuyucunun durup soluklanmasını
ister. Kararma ve açılma geçişi, peşpeşe kullanıldığında dilbilgisindeki yeni paragraf veya
yeni bölüme geçişe denk gelir. Kararma (fade out) bir sahnenin sonu, açılma (fade in) ise yeni
sahnenin başlangıcı manasını taşır. Tıpkı zincirleme geçişte olduğu gibi bu geçiş dee,
zamanlar arası geçişi belirtmek için kullanılabilir. Mesela akşam sahnesi bittiğinde ve oyuncu
uykuya yattığında görüntü yavaş yavaş kararır ve belirsizleşir. Oyuncunun sabahleyin odasına
güneş vururken uyanmasını ise görüntünün yavaş yavaş aydınlanması şeklinde görürüz. Bu iki
sahne arasında kararma ve açılma geçişi yerine örneğin, kesme geçişi kullansaydık, izleyici
iki sahne arasında ani bir atlama olduğu hissine kapılacaktır.
Görüntünün kararması ve aydınlanması, kameranın diyaframıyla oynanarak
yapılabileceği gibi bilgisayarda veya analog kurgu ünitelerinde de düzenlenebilir. Kararma ile
açılma genellikle peşpeşe kullanılır. Ancak filmlerin başlarında veya sonlarında tek başlarına
da kullanılabilirler. Örneğin; açılma geçişiyle başlayan bir film, en sonda sahnenin kararması
ile bitebilir.
3.1.4. Bulanıklaşma ve Netleşme
Kararma ve açılmada olduğu gibi birbirini takip eden iki harekettir. İlk sahnenin
görüntüsü gittikçe bulanıklaşarak belirsizleşir (out of focus), bu belirsizliğin içinde ikinci
sahnenin görüntüsü yavaş yavaş görünür hale gelir (sharp focus). Kurguda kullanılacak geçiş
yöntemleri çekimden önce belirlendiyse, bulanıklaşma ve netleşme efekti kamera objektifi
üzerindeki netlik bileziğiyle yapılabilir. Birinci sahnenin çekiminin son saniyelerinde netlik
bileziği manuel (elle) kontrol konumuna alınarak görüntü yavaş yavaş bulanıklaştırılır ve
kayıt bitirilir. Senaryoya göre bir sonraki sahnenin çekimine ise tamamen bulanık, net
olmayan görüntüyle başlanır ve netlik bileziği yavaşça çevrilerek görüntü netleştirilir. Bu etki,
bilgisayarlı kurgu sistemlerinde ve analog kurgu setlerinde de oluşturulabilir.
Bu geçiş yöntemi, daha çok öznel bakışın olduğu sahnelerde kullanılır. Oyuncumuzun
fenalaşarak yere düştüğü ve bayıldığı, sonra gözlerini bir hastane odasında açtığı bir film
çekimi düşünelim. Bu sahneyi oyuncunun gözünden seyirciye sunarsak, oyuncumuzun
fenalaştığı ve kendinden geçtiği sahnede kamera görüntüsü bulanıklaşır ve kamera sabitliğini
kaybederek yalpalamaya başlar. İkinci sahnede ise oyuncumuz gözlerini yavaşça açar, yavaş
yavaş netleşen görüntünün içinde, üzerine eğilmiş kendisine bakan yakınlarını ve doktoru
görür. Bu sahnede bulanıklaşma ve netleşme efektinin kullanılması, seyircilerin kendilerini
oyuncuyla özdeşleştirmesini ve daha fazla etkilenmelerini sağlayabilir.
3.1.5. Bindirme
İki kameranın görüntüsünün üst üste çakıştırılmasıdır. Zincirleme geçişe benzetilebilir;
ancak zincirleme geçişte ilk görüntü yavaş yavaş silinirken ikinci görüntü yavaş yavaş belirir.
Bindirme de ise her iki görüntü uzun süre ekranda birlikte, sabit bulunur. Duruma göre
görüntülerden biri daha belirgin olabilir. Bu geçiş görüntüye şiirsel bir hava verir. Sinemanın
ilk yıllarında film bandı üzerine üst üste iki kere çekim yapılarak iki farklı görüntünün aynı
anda filmde görünmesi sağlanabiliyordu (superimpose). Günümüzde ise farklı kameraların
çektiği görüntüler aynı görüntü karesinde birleştirilerek bu etki sağlanmaktadır.
Görüntünün üzerine eklenen yazılar da bindirme sınıfına girer.
Tam ekran bir görüntünün üzerine konan küçük ekran video görüntüler ile görüntülerin
üzerine eklenen yazı, şekil ve grafik çalışmaları da bindirme kategorisine girer.
Bindirme şu amaçlar için yapılabilir:
. İki ayrı olayı aynı anda göstermek,
. İki ayrı konu arasındaki benzerlik ya da farklılıkları aynı anda göstermek,
. Bir işin başlangıç ve son durumunu bir arada göstermek, vs. gibi.
Bindirme geçişinin uygulanmasında şunlara dikkat edilmelidir:
. Tanıtma yazısı bindirirken görüntünün ve yazının zıt renklerde olmasına, yazının
görüntünün içinde kaybolmamasına dikkat edilmelidir. Yazı gölgelendirilerek de
görünürlüğü arttırılabilir.
. Bir konuşmacının üzerine tanıtma yazısı bindirilecekse bel çekim veya omuz çekim
gibi uygun bir çekim ölçeği tercih edilmelidir. Boy çekim veya yakın yüz çekim
yapılırken kişilerin isimleri veya diğer bilgileri bindirme olarak kullanılmamalıdır.
. Kullanılacak tanıtma yazısı çerçevenin alt kısmına yakın, uygun bir yerde
olmalıdır.
. Tanıtma yazıları ve akan yazılar ekranda rahatça okunabilecek bir süre tutulmalıdır.
Ölçümüz, yazıların yüksek sesle ve rahat okunabilecek bir süre görüntüde
kalmasıdır.
3.1.6. Donma
Sahnenin sonunda görüntünün dondurularak filmin bitirilmesidir (freeze). Özel etki
anlarında çok güçlü bir geçiş olabilir. Mesela filmin bitiş sahnesinde oyuncunun sevinçli,
kızgın, korkmuş yüz ifadesinin dondurularak filmin bitirilmesi izleyicilerin dikkatini bu yüz
ifadesine uzun süre bakmaya ve onun anlamına yoğunlaşmaya sevkedebilir. Fransız yönetmen
Truffaut, “400 Darbe” (Les Quatre Cent Coups, 1959) filminin bitiş sahnesinde ilk kez
“donma” etkisini denedi. Bu kapanış, filmin sonunu yorumlamaya açık, izleyiciyi düşündüren
bir şekle soktu.
3.1.7. İris
Genellikle filmlerin başında veya sonunda kullanılan, başlama ve bitme hissini
güçlendiren bir geçiş yöntemidir. İris-in geçişinde, siyah bir ekran içinde küçük bir daire
içinde filmin ilk sahnesi belirir, bu daire genişleyerek ekranın tamamını kaplar ve film
başlamış olur. İris-out geçişinde ise ekranda dıştan içe doğru genişleyen bir daire görüntüyü
tamamen kapar ve film bitmiş olur. İris yöntemi kullanılırken daire, açılma veya kapanma
hareketini ekran çerçevesinin tam ortasını merkez alarak yapmaz. Dairenin merkezinde
sahnenin en önemli öğesi (bu genellikle bir insan yüzüdür) vardır.
Bu geçiş türünü, yapımın ara sahnelerinde kullanmak, genellikle yanlış sonuç doğurur.
3.2. Efektli Görüntü Geçiş Türleri ve Etkileri
Yukarıda öğrendiğimiz temel geçiş yöntemlerinin yanı sıra yapımı renklendirmek için
kullanılabilecek yüzlerce efektli görüntü geçiş türü vardır. Gerek analog kurgu setleri, gerekse
de bilgisayarlı video kurgu yazılımları bunların birçok türünü bize sunar.lar. Görüntünün bir
yıldız şeklinin içinden büyüyerek gelmesi, görüntülerin birbirlerini iterek yer değiştirmesi
veya 3 boyutlu geçiş teknikleri kullanılarak geçişin yapılması mümkündür.
Efektli geçiş türlerinin çoğu, temel geçiş türlerinin aksine, somut bir anlam taşımaz.
Birbirlerinin yerine de kullanılabilir.ler. Bunların kullanımında dikkatli davranmalı ve bir
amaç için kullanmalıdır. Aslında hem temel geçiş, hem de efektli geçiş yöntemleri tek
başlarına anlamsızdırlar. Onlara yüklendikleri anlamı veren, beynimizdir. Kararma ve açılma
efekti uzun yıllardır zamanda geçişi anlatmak için kullanıldığı için böyle bir geçişi
gördüğümüzde beynimiz otomatik olarak zamanın değiştiği hissini edinmektedir. Efektli geçiş
türlerinden bazıları da zamanla bu tip somut anlamlar kazanabilecektir. Örneğin,; iki farklı
görüntü karesi arasına konan, bir flaşın patlamasına benzer hızlı bir ışık patlaması ile geçiş,
eski bir hatıranın kahramanın gözünde tekrar canlanması anlamına gelmektedir. Bu görüntü
geçişi bu anlamı vermek için ilk kez kullanıldığında ‘hatıraya geçiş’ hissi belki de çoğu
izleyici tarafından anlaşılamamıştır. Çocukluğumuzdan başlayarak TV görüntülerinin ve
geçişlerinin ne anlama geldiği konusunda tekrara dayalı uzun bir zihinsel eğitimden
geçtiğimiz için, flaş patlaması şeklindeki bu geçişin ne anlama geldiği konusunda artık çoğu
izleyicide ortak bir kanaat oluşmuştur.
Efektli geçişler sıkıcı bir konuyu hareketlendirmek ya da daha seçkin bir duruma
getirmek için kullanıldığında son derece banal, çirkin ve rahatsız edici de olabilirler. Bu
görüntü geçiş yöntemleri uygun bir amaçla kullanılsa bile çok sık tekrarlanması durumunda
izleyicinin dikkatini dağıtabilirler.
GÖRÜNTÜ GEÇİŞİ VE GÖZ KIRPMA
“İngiliz Hasta”, “Baba” ve “Kıyamet” gibi Oscar ödüllü filmlerin kurgucusu ABD’li
Walter Murch, “Göz Kırparken” adlı eserinde, insanın göz kırpması ile görüntü geçişi yapma
arasında bir bağlantı kurar. Önce Murch’un ABD’li yönetmen John Huston’dan yaptığı alıntıyı
okuyalım:
“Odadaki şu lambaya bakın. Şimdi bana bakın. Şimdi tekrar lambaya bakın. Tekrar bana
bakın. Ne yaptığınızı fark ettiniz mi? Göz kırptınız. Bunlar kesmelerdir. Birinci seferden sonra
biliyorsunuz ki benden lambaya pan (çevrinme) yapmanıza gerek yok çünkü arada ne olduğunu
biliyorsunuz. Zihniniz sahneyi kesti. Önce lambayı gördünüz. Kestiniz. Sonra beni gördünüz”.
Huston’un farkına varmamızı istediği şey fizyolojik bir mekanizma olan ve görsel
algımızın devamlılığını kesintiye uğratan “göz kırpma”dır: Kafamız odanın bir tarafından diğerine
yumuşak bir şekilde dönebilir ama aslında görsel imgelerin akışını anlamlı parçalara ayırırız. Bu
parçaları (Huston’un örneğinde lamba ve yüz) gereksiz bilgileri dışarıda bırakacak şekilde arka
arkaya eklemek ve karşılaştırmak (yani aradaki gereksiz görüntüleri atarak kesme yapmak) daha
iyidir.
Murch, Huston’un bu fikirlerini okuduktan sonra insanları gözlemlemeye başladığını
belirterek şöyle devam eder: “Ne zaman göz kırptıklarına bakıyordum ve lise biyoloji kitaplarında
söylendiği gibi göz kırpmanın sadece göz yüzeyini nemlendirmek için yapıldığı iddiasından farklı
bir şey keşfetmeye başladım. Eğer o kitaplarda söylenen şey tek gerçek olsaydı her birey için
belirli bir ortamda, nemliliğe, sıcaklığa ve rüzgâra bağlı olarak ortaya çıkan, tamamen mekanik
ve önceden kestirilebilir bir göz kırpma aralığı olurdu. Durum çok açık şekilde böyle değildir:
insanlar bazen gözlerini dakikalarca açık tutabilirler. Başka bir zamanda ise sabit bir aralık
olmaksızın arka arkaya defalarca kırpabilirler. Soru şudur: “Göz kırpmalarına neden olan şey
nedir?”
“Çok sinirli olan ve hiç göz kırpmayan biriyle karşılaşmışsınızdır. Bence bu kişi o an sahip
olduğu (ve ona sahip olan) tek bir düşüncenin etkisi altındadır. Bu düşünce onu göz kırpma
ihtiyaç ve dürtüsünden alıkoyar. (Kovboy filmlerinde şu klasik cümle vardır: “Göz kırptı”. Bu
zihinsel oyunda kaybeden pozisyonunu koruyamamış ve ana düşüncesinin kritik anda başka bir
düşünce tarafından yerinden edilmesine engel olamamıştır. Göz kırpma ilk düşüncesini kaybettiği
anı gösterir.) Başka bir tür sinir de insanın sürekli göz kırpmasına neden olabilir: Bu sefer de kişi
aynı anda birbiriyle çatışan pek çok duygu ve düşüncenin etkisi altındadır ve umutsuzca (ve
bilinçsizce) göz kırparak bu düşünceleri birbirinden ayırmaya ve bir şekilde kendini kontrol altına
almaya çalışır.”
Buradan yola çıkarak Murch, kesme veya başka bir tür görüntü geçişi yapmanın
zamanlamasının, insanın göz kırpmasıyla paralel gitmesi gerektiğini söyler. Göz kırpmalar,
karşımızdakinin fikrini anladığımızı veya yeni bir konuya geçtiğimizi de işaret edebilir. Ona göre
iki kişinin konuşmasını filme çekerken, oyuncuların veya seyircilerin gözlerini kırptıkları
noktalar, kesme yapmak için de en uygun noktalardır: “Önemli olan sadece göz kırpma aralığı
değil, aynı zamanda göz kırpma anıdır. Biriyle konuşmaya başlayın ve ne zaman göz kırptığına
dikkat edin. Göreceksiniz ki karşınızdaki kişi anlattığınız şeyi anladığı anda göz kırpacaktır, ne
bir an önce ne bir an sonra.(…) Bu göz kırpma, konuşmayı filme çekiyor olsaydık tam olarak bir
kesmenin olacağı anda olacaktır: Ne bir kare önce ne bir kare sonra.”
“Düşüncelerin sıralanmasının –yani başka deyişle göz kırpma ritim ve hızının- seyircinin
izlemekte olduğu şeye uygun olması gerektiğini düşünüyorum. Gündelik hayatta göz kırpma hızı
yaklaşık olarak dakikada dört ile kırk arasındadır. Bir kavgadaysanız dakikada onlarca defa göz
kırpabilirsiniz çünkü o anda aklınızdan onlarca değişik düşünce geçiyordur. Aynı şekilde kavgalı
dövüşlü bir filmi izlerken de dakikada onlarca kesme olması beklenebilir. [dipnot: Bu, seyircinin
kavgaya duygusal olarak katılmasını sağlar. Ama öte yandan eğer seyircinin nesnel bir uzaklıkta
kalarak kavgayı kendi başına bir olgu olarak izlemesini istiyorsanız kesme sayısını hatırı sayılır
şekilde azaltmanız gerekir.) Gerçekten de istatistiksel olarak gündelik hayattaki göz kırpma ve
filmlerdeki kesme hızı birbirine çok yakındır. Nasıl sahnelendiğine bağlı olarak bir aksiyon
sahnesi dakikada yaklaşık 25 kesme içerir. Buna karşılık (Amerikan sineması için) ortalama bir
diyalog sahnesi dakikada altı kesme veya daha azını içerir.”
“Göz kırpmalarla uyum içinde olmalı hatta belki onlardan hafifçe önde gitmelisiniz. Tabii
ki seyircinin her kesmede göz kırpmasını bekleyemeyiz ama kesme noktası, muhtemel bir göz
kırpma noktası olmalıdır. Bir anlamda, kesme yaparak, görsel alanın ani yer değiştirmesi ile
seyirci adına göz kırpmış oluyorsunuz: Huston’un örneğindeki gibi gerçek dünyada onların göz
kırparak yapacağı şekilde iki düşüncenin hızla arka arkaya gelmesini sağlamış oluyorsunuz.”
Murch’a göre karşımızdaki kişinin gereğinden fazla, gereğinden az veya yanlış yerde göz
kırpması bizi rahatsız eder, dediklerimizi anlamadığını veya bizi dinlemediğini düşündürür. İşte
yanlış yerde yapılmış geçişler de izleyici üzerinde aynı hissi uyandırır. Olayın anlaşılmasını
zorlaştırır, istenen duyguyu vermez. Murch, bir filmde kesmeler doğru yerde yapıldığı takdirde,
seyircilerin göz kırpma zamanlamasının kesmelerle örtüşeceğini, bunun da seyircilerin filmi
dikkatle izlediğini ve filmle bütünleştiğini göstereceğini ifade eder.
http://www.insanlaralemi.com/sihirbaz.asp?sayfa=sayfa&sayfaid=348
merhaba, bu güzel bilgi için teşekkür ederim.Ancak bilginin kaynağını yazmamışsın, kaynağını yazarsan sevinirim...
YanıtlaSil