16 Haziran 2011 Perşembe

*Şairane Gerçekçilik (Realisme Poetique)

ŞAİRANE GERÇEKÇİLİK (REALİSME POETİQUE)

Şiirsellik ve Gerçekçilik olarak iki anlamı olan içinde barındıran bu akımın şiirsel yönü çevre seçimi ve karakterlerin davranışlarından gelmektedir. Akımın gerçekçilik yöne ise karakterlerin karşılarına çıkan yaşamın katılığının simgesi olarak görülen polis ve gangsterlerin varlığıdır. Şairane gerçekçilik akımı ile adı en çok anılan yönetmenlerin başında Marcel Carne gelir.Akımın diğer önde gelen isimleri arasında:Jean Vigo.Marcel L'Herbier ve Julien Duviver de sayılabilir.

1929 dünya ekonomik bunalımı ve tekrar başlayan toplumsal gerilimler. 1930'lara doğru Fransa'da yeni bir akımın doğmasına neden oldu. Bu dönemde yaşanan toplumsal ve ekonomik kargaşalar, Birinci Dünya Savaşı'nın ardından olduğu gibi sinema alanında pek çok büyük film şirketinin iflasına yol açtı.

Şairane gerçekçilik akımı işte böyle bir ortamda sosyolojik ve politik kargaşa döneminde ortaya çıktı. Akımın filmlerinde kullanılan ortak konuların başında: karamsarlık, umutsuzluk, hüzün, intihar, sefalet gibi kavramlara yer verilmiştir. Loş ışık kullanımı, yağmurlu sokaklar, sis, sefil mekanlar, limanlar genellikle tercih edilen kalıplaşmış anlatı biçimine yardımcı olan kavramlardır.

1. Marcel Carne

Marcel Carne, Şairane Gerçekçilik akımıyla neredeyse özdeşleştirilmiştir. Carne,nin 1938 yılında yaptığı Sisler Rıhtımı (Quai des Brumes) ve 1939 yapımı Gün Doğarken (Le Jour se Leve) filmleri, Şiirsel Gerçekçiliğin tüm özelliklerinin yanı sıra, yaklaşan savaşın yol açtığı sıkıntı ve bunalımların izlerini de taşıyan karamsar, hatta karamsarlığını nihilizme kadar vardıran filmlerdir.

Marcel Carne filmlerinde kurşuni bir gökyüzü yağmurlu karamsar bir hava altındaki kişiler yaşamdan tüm umutlarını kesmiş adeta ölümü bekleyen ve ona ulaşmayı, yaşamın anlamı haline getiren nihilist kişiliklerdir.

1943 yılında savaşın başlamasıyla birlikte bir çok yönetmen gibi Marcel Carne'de kaçış filmlerine yönelmiştir. Carne 1943'te yaptığı Cennetin Çocukları (Les Enfants du Paradis) filmiyle tekrar şiirsel anlatıma döner. Savaş sonrası dönemde ise: 1946'da Gecenin Kapıları'nı (Le Portes de la Nuit), 1949'da Liman Kızı'nı (La Marie de Port) yapar. Bu filmler Came'ın kaçış filmlerinde uzaklaştığının belgesidir.

2. Jean Vigo

Jean Vigo'nın Şiirsel Gerçekçilik kapsamında ele alınan ve aslında bu akımın genel özelliklerini taşıyan ik filmi olarak kabul edilen filmi. 1933 yapımı Hal ve Gidiş Sıfir'dır (Zero de Conduite). J.Vigo yaşamı boyunca dört filme imza atmıştır. Bunlar: Nice Üstüne(A Propos de Nice, 1930). Jean Taris Yüzme Şampiyonu (Jean Taris, Champion de Natation,1931) ve L'Atalante'dir (1934).

Zero de Conduite ve L'Atalante filmleri deneysel tarz olarak da yeni filmler olarak kabul edilir. Lirik bir yaklaşımı realizm ve sürrealizm ile birleştirerek bütününde yaşama anarşik bir yaklaşım sergilenmektedir. Hal ve Gidiş Sıfır, özgürlüğe karşı bir otoriteyi simgeliyordu ve çeşitli grupların baskısıyla film gösterimden kaldırıldı. Sansürcüler tarafından anti-Fransız olarak tanımlanan film,1945 yılma kadar Fransa'da gösterilmemiştir.

Jean Vigo, Şiirsel Gerçekçilik akımına lirik yaklaşımı ile kendinden sonra gelen yönetmenlere yeni bir bakış açısı kazandırmasıyla Carne' den farklı bir yaklaşım sergilemiştir.

3. Rene Clair

Rene Clair'in sesli sinema döneminde yaptığı bazı filmleri Şiirsel Gerçekçilik akımı içerisinde ele alınır.

Clair'in 1924 yılında yaptığı Perde Arası (Entr'acte) taşıdığı Dadaist ve Sürrealist özellikler açısından Clair'in en önemli filmleri arasındadır. Clair 1925 yılında Düşsel Yolculuk (Voyage İmaginaire) ve 1927 yılında yaptığı İtalyan Hasır Şapka (Un Deux Timides) ile Avangard Sinema içerinde kabul edilen filmler yaparak, Şiirsel Gerçekçilik Akımına yeni bir bakış açısı kazandırmıştır. 1930 tarihli Paris Damları Altında(Sous les Toits de Paris) ile Clair'in farklılaşmaya başlayan yöneliminin temellerini sağlamlaştırdı.

Claire, sinemaya sesin girmesiyle birlikte başlayan yeni dönemde filmin görüntüye dayalı anlatım olanaklarını araştırdığı gibi 'ses'in filmsel anlatıma kazandırabileceği yenilikleri araştıran, bu konuda deneyler yapan bir sanatçı olarak karşımıza çıkar. Hem sessiz hem de sesli dönemde yaptığı filmlere baktığımızda, Clair'in her zaman aslında avant-garde bir sanatçı olduğunu söyleyebiliriz.

Şiirsel Gerçekçiliğin ortaya çıkaran koşullara baktığımızda, toplumdaki sosyoekonomik krizin hâkim olduğu bir dönemle karşılaşırız. Şiirsel Gerçekçi filmler bireyin mutsuzluğunu ve çaresizliğinin altını çizerek sanatın ideale ulaşmayı amaçlamadığını göstermesi açısından, kendinden sonra ortaya çıkacak olan akımlara yeni açılımlar sağlaması açısından sinema tarihinde önemli bir yere sahiptir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder